Bursasporlu takımını hem sever hem döver
Türkiye’de futbola gösterilen ilgiyle futbol kitaplarının satışı arasında bir ters orantı var. İkinci baskıyı yapan futbol kitabı sayısı çok az. Buna rağmen birbiri ardına sıkı kitaplar çıkmaya devam ediyor. Memet Zencirkıran’ın yazdığı, İletişim Yayınları’nın 25’inci futbol kitabı ‘Beşinci Şampiyon Bursaspor’ da bu kategorideki kitaplardan.
Bursaspor’un 1963’te kuruluşundan şampiyonluğa kadar geçen 47 yılının ikili görüşmelere ve arşive dayanılarak anlatıldığı kitap, kulübün tarihine dair birbirinden ilginç bilgiler içeriyor.
Skor için viskili adak
1974 Kıbrıs Harekatı sırasında esir düşen kaleci Osman… Savunma oyuncusu olarak geldiği ilk sezonunda takım forvetsiz kalınca santrfor oynayıp sezonun en çok gol atan futbolcusu olan, 35 yaşında ayrıldığı Bursaspor’un ardından 46 yaşına kadar amatör kümede oynayan ve 2007’de 63 yaşındayken Gençlerbirliği’yle oynanan maçta Bursaspor’dan jübilesi yapılan Deli Vahit… Kendisini çağıran tribünlere cinsel organını avuçlayarak karşılık veren ve takım arkadaşlarını maç öncesinde “Benim kadar koşmayanın, tekmeye kafasını sokmayanın…” diye başlayan küfürlerle motive eden Deli Bahtiyar… Bir maçta sakatlandıktan sonra kulübün tedavi masraflarını karşılamaması nedeniyle arabasını satıp tedavi olan Feridun… Türk futbolunun en centilmen, en beyefendi futbolcularından Sedat 3… 60’larda ve 70’lerde Bursa’da doğan binlerce çocuğa adı verilen efsane futbolcu Ersel… Bursa’nın ‘imparatoru’ Nejat Biyediç… Kulübün futbolcu kökenli tek başkanı Orhan Özselek ve tribün kökenli tek başkanı ‘Hatçe’ lakaplı Recep Günay… Önde götürdükleri maçın bir an önce bitmesi için “Allahım maç şu sonuçla bitsin maçtan sonra bir şişe viski içeceğim” diye adak adayan Bulgaristan göçmeni futbolcu İbrahim… Bosna’da savaş sırasında başlayan futbol hayatı Bursaspor, Fenerbahçe ve Real Madrid’de devam eden Elvir Baliç ve Bursaspor tarihinde iz bırakan daha birçok kişinin hikâyesine yer verilmiş kitapta.
Yazar, futbolla bağlantılı şiddet olaylarının tarihini son 20 yıla yayıp daha eski zamanlardan “Herkes efendi gibi oturup maçını seyrederdi” diye söz edenleri yalanlayan bilgi ve yorumlara da yer vermiş. İşte onlardan biri: “60’lı ve 70’li yıllarda özellikle Anadolu kulüpleri arasındaki maçlarda ev sahibi takım, son derece sert bir futbolla, seyirci faktörünü de kullanarak, yeri geldiğinde rakip takımı döve döve puanı alıyor, rakip takım ve hakemler üzerinde inanılmaz bir seyirci baskısı oluşturuluyordu. Seyircinin küfürlü tezahüratları kanıksanmıştı. Sahaya taş, şişe, ayva vb. yabancı cisimler atılması olağandı.” Kitap bu yorumu doğrulayan çok sayıda örnekle dolu. Meydan kavgaları, maçtan önceki gece rakip takımın kaldığı otelin önünde patırtı çıkarıp uyutmama, futbolcu tartaklama, rakip takımın yemeklerine ilaç atıp takımı koşamaz hale getirme, futbolcuların asker kıyafetleriyle stattan çıkarılmak zorunda kalındığı maçlar…
Dostlar ve düşmanlar
Zencirkıran, Bursaspor’un Ankaragücü’yle dostluğunun ve Beşiktaş’la husumetinin nedenlerini de anlatıyor, bu husumete rahmet okutacak Bursaspor-Eskişehirspor kavgalarını da. Bursalıların Eskişehirlileri ve 26 plakalı arabaları Cilimboz Deresi’ne, Eskişehirlilerin Bursalıları ve 16 plakalı araçları Porsuk Nehri’ne attıkları, ordu birliklerinin teyakkuza geçtiği maç günlerinden epeyce söz ediyor.
Ve Bursaspor tarihinin en önemli olayı olan şampiyonluk… Kitaptaki taraftar söyleşileri şampiyonluk gününe dair ilginç anekdotlarla dolu. Tribün liderlerinden Fehmizat Bayraktar’a göre şampiyonluğun gelmesine yardımcı olan etmenlerden bir tanesi ‘Herkesin annesinin, babasının, ninesinin dua etmesi, hatimler indirmesi’. “Hatta” diyor Bayraktar, “şampiyonluk maçının olduğu gün bütün Ramazan ayı boyunca okunduğu kadar Kuran okunmuştur.”
Son Beşiktaş maçı öncesi çıkan olaylar nedeniyle cezaevine giren Teksas tribününün lideri ‘Sarı’ Selim Kurtulan, şampiyon oldukları gün doğru düzgün kutlama yapamamalarının sebebini “Şampiyonluğun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorduk ki. Öylece kalakaldık” diye açıklıyor. Sarı Selim’den, genç taraftarları kötü alışkanlıklardan korumak amacıyla düzenli umre seferleri yaptıklarını da öğreniyoruz. Taraftarları umreye ‘Bursaspor’u seven işadamlarının’ katkılarıyla götürdüklerini anlatıyor. Dediğine göre umreye gidip dönüşte içkiyi, kumarı hatta tiner koklamayı bırakan arkadaşları olmuş.
Bu söyleşilerden öğrendiğimize göre teknik direktör Ertuğrul Sağlam tribünlerin kendisine çeki düzen vermesi konusunda epey uğraşmış. Sarı Selim’in anlattığına göre Ertuğrul Hoca bir maçtan sonra tribünlere asılan ‘Seni annem gibi sevdim’ pankartını çok beğendiğini söyledikten sonra “Pankart güzel ama her maçta annelere küfür ediyorsunuz. Nasıl olacak bu işler” diye eklemiş. O günden sonra Teksas tribünleri bu konuda daha dikkatli olmuş. Teksas’ın küfürlere sınır koyması ‘sahayı’ bilenlere pek inandırıcı gelmeyebilir; işin doğrusu inanılır bir tarafı da yoktur ama Ertuğrul Sağlam’ın çabasının altını da çizmek gerekiyor.
‘Timsah’ın hikâyesi
Bursaspor tribünlerini anlamak için yazarın çok yerinde bir ifadeyle “Teksas’ın merkezini oluşturduğu tribünün Bursasporla ilişkisi başından beri ‘hem severim hem döverim’ metaforuyla açıklanabilecek bir özellik gösteriyor” diye tanımladığı ilişkiyi de anlamak gerekiyor.
Sevme kısmını Bursa’ya yolu düşüp maç seyreden herkes kolaylıkla görebilir. Diğer birçok Anadolu takımında olduğunun aksine Bursaspor en kötü günlerinde dahi boş tribünlere oynamaz. Ayrıca şehirde bir tur attığınızda her yerde pırıl pırıl yeşil beyaz bayrakların asılı olduğunu görürsünüz. Dövme kısmına gelince, Trabzonspor’u hariç tutarsak takımına Bursaspor taraftarı kadar zarar veren başka bir taraftar grubu yoktur. Kitapta çok sayıda tesis basma, futbolcu tehdit etme, para isteme hikâyesi var. 15 yıl önce timsah logosunu tasarlatıp kullanıma sokmak için çırpınan yönetici Lemi Bilgin’den bile “Timsahı tribünde kullanırız ama önce bize çıkma yapmanız lazım” diye para isteyen bir taraftar tipinden söz ediyoruz.
Ama yazar bunları anlatırken taraftarların hakkını da vermiş. Kitaba göre, şampiyon oldukları sezonun başından itibaren artık maç boyunca bağıran, kendi takımını protesto etmek bir yana, yenilgiden sonra bile takımını alkışlayan bir taraftar grubu var Bursa tribünlerinde. Aynı hassasiyeti rakip takımlara gösterdikleri söylenemez tabii.
Zencirkıran yalnızca taraftarın değişimini anlatmıyor. Futbol anlayışının, futbolcu ve yönetici tipinin, Bursa’nın ve Türkiye’nin son 50 yıllık değişimine dair hikâyelerin olduğu kitapla Türk futbol tarihine meraklı olanlar ve bugünkü futbol düzenini anlamak isteyenlere ipuçları da veriyor.
Radikal