Hayalim Bursaspora teknik direktör olmak!
Bursasporluların gönlünde çok özel bir yere sahip Ömer Erdoğan… Bu sezon sonu futbolu bırakıyor ama Bursa’yı, Bursaspor’u bırakmaya hiç niyeti yok. Çünkü çok büyük bir hedef belirlemiş kendisine: Bir gün Bursaspor’a Teknik Direktör olarak dönmek…
2006 yılında adım attı Bursaspor’a… Savaşçı kimliği, gerek sahadaki, gerekse özel yaşamındaki duruşu ve Bursaspor’a adadığı son 7 yılıyla efsane kaptanlar arasına girdi bile. Almanya doğumlu olmasına, Türkiye’de birçok kulüpte forma giymesine rağmen onun kalbinin baş köşesinde Bursa var. “Artık Bursalı olduk” diyor Kaptan Ömer Erdoğan… Oğulları Enes ve Arda’yı bu şehirde kucaklarına aldılar. O, kariyerinin en unutulmaz anını, yani şampiyonluğunu bu şehirde yaşadı. Hem de şampiyon kadronun kaptanı olarak. Anlatmakla bitmeyecek bir hikayesi var Ömer Erdoğan’ın. Zaten bitiremedik de… Hazırladığım soruların belki de iki katını sordum. Konu konuyu açtı. Bırakın röportajı, yazı dizisi çıkarabilirdik. Kaptan bu sezon sonu futbola veda ediyor. Bursaspor’a gönül verenler olarak hepimizin yüreğinde farklı bir yere sahip olan Ömer, vedasıyla üzecek ama öyle bir geri dönme hayali var ki… İşte o hayallerini tüm samimiyetiyle paylaştı bu röportajda. İddia ediyorum, bu söyleşiyi tekrar tekrar okuyacaksınız…
TWENTE MAÇI TAM BİR TRAVMAYDI
Kaptan’la sohbetimize geçen 26 haftalık süreci değerlendirerek başlıyoruz. Onun da aklından çıkmayan bir maç var. Twente… “Sezon başı ağır Twente yenilgisinden sonra çalkantılı bir döneme girdik” diyor Ömer ve devam ediyor: “Oradan elenme şeklimiz bizi ve camiayı bir hayli yıprattı. Taraftar stattan uzaklaştı. Neredeyse boş tribünlere oynadık. Bu da bizi sahada etkiledi. Sonra toparladık, bir seri yakaladık, kupada gruplara kaldık. Finali hedeflemiştik ama olmadı. Ligdeki konumumuz şuan gayet iyi. Daha iyi olabilirdi. Hedeflerimizden biri Avrupa’ya gitmekti. Şu anda o potada bulunuyoruz.”
KADERİMİZ KENDİ ELİMİZDE
“Çok önemli maçlara çıkacağız” diyor Kaptan kalan son 8 haftayı işaret ederek ve şöyle devam ediyor: “Direk rakiplerimizle oynayacağız. Kısacası kaderimiz kendi elimizde. Kazanırsak onların önüne geçeceğiz. Lig çok heyecanlı bu sene. Hem alt hem üst grup birbirine çok yakın. Herkesin umudu sürüyor. Hiçbir maç kolay geçmeyecek. Kim daha iyi konsantre olup daha az hata yaparsa sıyrılacak.”
ZORLUKLARDAN GEÇTİM
Hikmet Karaman’la olan ilginç tesadüfü konuşuyoruz Kaptan’la.
“15 yıl önce beni Erzurumspor’a Hikmet Hoca getirmişti” diyerek devam ediyor: “Gözü kapalı oynattı beni. Çok önemli bir dönemdi benim için. Gurbetten gelmişim, çok gencim. Erzurum gibi bir şehre uyum sağlamak kolay değil ama hoca çok yardımcı oldu. Oynayarak teselli buldum. Benimle birlikte gelen gurbetçi arkadaşlarımdan geri dönen çok oldu. Ben tamamen kendimi futbola verdim. Şehir takım seçmedim. Yapayalnız geldim. Eşimle evli değildik daha, flört dönemindeydik. O orada kaldı, ailem orada. Zorluklardan geçtim. Ama çok şükür o zorlukların üstünden geldiğim için kendimle gurur duyuyorum.”
OYNAMAYAN FUTBOLCU MUTSUZDUR
Son dönemde fazla forma şansı bulamamasının kendisini nasıl etkilediğini soruyorum tecrübeli futbolcuya. “Oynamayan futbolcu her zaman mutsuzdur” diye başlıyor cümleye ve devam ediyor: “15 yıllık kariyerimde bir tek Galatasaray’da belli bir dönem oynayamadım. Onun dışında bütün kulüplerde ilk tercih bendim. Bursa’da 7 yılın ilk 6’sını neredeyse istikrar abidesi olarak geçirdim. O taraftarın önünde oynamak mutluluk veriyordu bana. İnsan tabiî ki özlüyor. Futbolun en güzel tarafı hafta sonu maç heyecanı yaşamak, maça çıktığındaki o atmosferi görmek. Kulübede o heyecanı yaşayamıyorsunuz. Eşime de diyorum, “Eve gelip maç yorgunluğunu yaşamayı, uykusuz geceleri özledim” diye.”
SABAHA KADAR UYUYAMAZSIN
“Maçtan sonraki gece uykusuz geçer. Galibiyet veya mağlubiyet fark etmez. Bütün futbolculara sorun, maçın oynandığı gece sabah 5’lere kadar uyuyamaz. İnsanın gözüne ya mutluluktan ya üzüntüden uyku girmez. Eve gittiğimde maçın tekrarını mutlaka izlerim ve kendi hatalarımı görürüm. Ama yorumlara çok bakmıyorum. Eskiden çok takip ederdim, hatta evde arşivim var. Erzurum ve Diyarbakır’da oynadığım dönemde çok takip ederdim. Eskiden verilen yıldızlar bile çok önemliydi bizim için. Onları hep saklamıştım. İnanılmaz onore ediyordu. Anadolu kulüplerinin maçlarını eskiden televizyon vermiyordu ki. İstanbul maçlarını iple çekerdik. Vitrine çıktığın maçlar olurdu onlar çünkü. Anadolu kulüplerine küçücük yer ayrılırdı gazetelerde, o bile bize büyük haz verirdi. Evde de açıkçası kendi rakibimizin maçı, Almanya Ligi veya Barcelona maçları dışında fazla futbol izlemiyorum.”
KARARIM KESİN BIRAKIYORUM
Kaptanla bu sezon sonu futbola nokta koyduktan sonra ne gibi planlarının olduğunu soruyorum. Bu sorumla Ömer Erdoğan’ın büyük hedeflerini öğrenme şansı yakalıyorum. “Hikmet Hoca’mız ‘1 sene oynamanı isterim ağabeylik yap’ dedi. Ama ben düşünmüyorum” diyor Ömer ve şöyle sürdürüyor sözlerini: “Kararım kesin. Banko oynayan bir oyuncu olsam tabii ki bir sene daha düşünürüm ama oynamayan bir oyuncu olarak kalmak istemiyorum. Bu beni tatmin etmiyor. Belli bir yaşa gelmişim, çok güzel şeyler yaşamışım. Artık nokta koyup hocalığa adım atmak istiyorum.”
ERTUĞRUL HOCA KIRGIN OLABİLİRDİ
Peki ilk adımı nereden atacaksın? Diye soruyorum Kaptan’a… “O daha açıkçası belli değil. Hikmet Hoca ile de kısa sohbetlerimiz oldu. Ama karar vermiş değilim. Süleyman Hurma ile 10 yıl önce çalışmıştık. O zaman Erzurum’da oynarken yaşım küçük olmasına rağmen gurbetçilere ağabeylik yaptırıyordu. Enteresandır, Ertuğrul Sağlam’ın bana kırgın olması gerekiyor. Çünkü Bursa’ya gelirken beni çok istediler Kayserispor’a. Ben Bursa’yı tercih ettim. Sonra da hoca buraya geldi. Kısmette Bursa’da beraber çalışmak varmış Sağlam’la. Ama o dönem tercihimi Bursaspor’dan yana kullanmamı farklı algılasalardı kırgın olabilirlerdi, olmadılar. Buraya gelmemde büyük hayır varmış. Süleyman Hurma hep dile getirirdi. Şota Hoca ayrıldıktan sonra İstinye Park’ta karşılaştık. ‘Haydi hemen gel. Boş da olsan hemen görev almanı isterdim’ demişti. Dediğim gibi hedeflerimin arasında direk hocalık yok. Çünkü kendimi geliştirmem eğitim almam gerekiyor.”
FUTBOL OYNARKEN BAŞKA İŞE KARŞIYIM
Sporcu sağlık merkezi açma gibi bir hedefin de vardı. O fikir aklında mı hala? Diye soruyorum deneyimli futbolcuya. İlginç şeyler anlatıyor: “Çok teklif var aslında o konularda. Ağır bir sakatlık geçirmiştim ve Almanya’nın en iyi sağlık merkezinde tedavi gördüm. Oranın sahibi aynı zamanda Almanya mili takımının sağlık patronu. Oraya Avrupa’dan çok futbolcu geliyor. Bana tedavi döneminde ‘Gel seninle Türkiye’de bu sağlık merkezini kuralım’ diye teklifte bulunmuştu. Çünkü ben anlatıyordum Türkiye’de böyle bir merkezin olmadığını. Ben de meraklıyım böyle şeylere. Öyle bir fikir alışverişinde bulunmuştuk. Benim de kafama yatmıştı Türkiye’de bu konuda bir açık var diye. Eşim de hatta kızar bana, ‘Kafanda acayip projeler var yapmıyorsun” diye. Ben de futbol oynarken başka işlere girilmesine karşıyım, tamamen konsantrasyonunuzu futbola vermeniz gerekiyor. Başka bir yere dağılmamanız gerekiyor. Futbolu bıraktıktan sonra yapayım ne yapacaksam. 10 yıl öncesine kadar hocalığı düşünmüyordum mesela. Ama yaş ilerledikçe düşünceler değişiyor. Bu işin meyvesini yedik, tecrübe kazandık yine bu işin içinde olacağız. Hocalık yapma hedefim şu an önde.”
BURSASPOR’U ÇALIŞTIRMAK İSTİYORUM
Asıl bombayı sözlerinin devamında getiriyor Kaptan. Teknik direktörlük hedefini anlatırken, bakın konu nereye geliyor: “Sezon sonu başkanla görüşeceğim, düşüncelerimi ileteceğim. Ertuğrul Hoca bu yıl bittikten sonra beni ekibine alacaktı. Ben de ona hazırlıyordum kendimi. Çünkü hocayı çok iyi tanıyorum, birbirimizin kafa yapısı çok uyuyor, 4 yıl beraber çalıştık. Ama tabi o ayrıldı. Bundan sonrasına bakacağız. Hocalık pat diye olacak bir iş değil. Eğitim çok önemli. Ben zaten son iki yaz eğitime gitmiştim. Kendimi eğittikten ve hazır hissettikten sonra Bursaspor’u çalıştırmak istiyorum. Tecrübe kazanmam lazım. Tecrübesiz gelip, başarısız olup üzülmektense belli bir seviyeye gelip hazır bir şekilde Bursaspor’un başına geçmek istiyorum.”
ZOR OLDUĞUNU BİLİYORUM
“Bir teknik adam olarak burada olmak çok zor.. Eşimle geçen gün Ulu Cami’ye gittim. Çok duygulandım. Nasıl seviyorlar. Onun için bu göreve geleceksem, ‘tamam hazırım’ demem lazım. Beklentilere cevap vermem lazım. Yaptığım işi çok iyi yapmak isteyen bir kişiliğim var. Zor olduğunu biliyorum ama kendime inanıyorum. Ama bunun için belli bir süreç geçmesi lazım. Kendimi bir hocanın yanında geliştirir yurt dışı eğitimlerimi tamamlarsam, kendime inandığım an olur. Futbolculuk dönemimde de hep adım adım, sağlam basarak gittim.”
EN ÇOK MOURİNHO’YU MERAK EDİYORUM
“Mesela en çok merak ettiğim hocalardan birisi Jose Mourinho… Değişik bir yapısı var. İdmanlarını, futbolcularla diyaloğunu çok merak ediyorum. Farklılık nerede, onu öğrenmek istiyorum. Jürgen Klopp da çok beğendiğim bir hoca. Benim gibi stoperdi o da. Topçuluğu iyi değildi, sonra formasını giydiği Mainz 05’te hoca olup oradan Dortmund’a geldi. Ama inanılmaz başarılı bence. Sıfırdan bir takım yarattı.”
ŞAMPİYONLUK İÇİN 2010 RUHU LAZIM
“2. şampiyonluğa inanmayanlardan mısın?” diye soruyorum Kaptan’a. Türk futbolunun gerçekleri umurunda değil onun. Çünkü Ömer, şampiyonluk için gereken en önemli şeyin ruh olduğuna inanıyor ve şöyle yorumluyor bu düşüncesini: “ İleriyi görmek imkansız tabi. Biz zoru başardık. Farkındaysanız biz başardıktan sonra İstanbul kulüpleri inanılmaz transferler yaptı. Anadolu kulüplerinden çekinmeye başladılar. Yıllarca aralarında bölüştükleri pastaya başka ortalar çıksın istemediler. İnanılmaz paralar harcadılar, çok büyük maddi zorluklara soktular kendilerini. Bunlar bizi ciddiye aldıklarını gösteriyor. Açıkçası ben olabileceğini düşünüyorum. Ama bu yapılırken 2010 ruhu lazım. Şehir, takım, hoca, camia hepsi birlik olmalı. Öyle bir ruh yaratılırsa, o zaman olma ihtimali var. Şampiyonluktan sonraki dönemde ne yazık ki o ruh yok, bunu herkes kabul ediliyor. O zamanlar baskı yoktu. Beklenti yoktu şehirde. Futbolcular da rahattı, kimse ‘illa şampiyon olun’ demiyordu. Ama şampiyonluktan sonra çıta yükseldi. Biz de, şehir de 3.’lüğü 5.’liği beğenmiyoruz. Bu da baskı kuruyor. Çünkü o yıl içerde dışarıda herkesi yeniyorduk o özgüvenle.”
ALTYAPIYA KAPTAN ÖĞÜDÜ
Ömer Erdoğan Bursaspor’un altyapısına övgüler yağdırıyor ve genç yeteneklerden şu sözlerle bahsediyor: “Bursaspor Türkiye’nin en iyi altyapısına sahip. İnanılmaz yetenekli, umut vaat eden topçular… Ama bundan sonra üstlerinde büyük yük var. Çocuklara da söyledim, amatör ile profesyonel arasındaki fark fiziksel değil. Onu geliştirirsin. Asıl mesele düşünceyi çabuklaştırmakta. Altyapıdaki oyuncular topu ayağına alıp nereye pas vereceği konusunda zamanlamayı yapamıyor. Profesyonelde ayağına top geldiğinde ikinci hamleyi düşünmüş olacaksın. Şu an altyapıda Enes çok gündemde. Mesela Ertuğrul’u da çok beğeniyorum. Küçük yaşına rağmen çok iyi, soğukkanlı… Batuhan, Oğulcan, Furkan, Ozan… İnanılmaz bir potansiyel var. Bu çocuklara iki yıl eğitim vereceksin. O düşünce yapısını kavrasınlar, banko oynarlar. Avrupa’ya bakın çok örnek var.”
ENES KARARI KENDİ VERECEK
Hazır Enes demişken, bu konudaki fikrini de soruyorum tecrübeli futbolcuya. “Enes’e gitsin de, kalsın da diyemem” diyor Kaptan ve şöyle devam ediyor: “Çok zor bir karar. Babası için de zor. Mesut ağabeyle görüştüm. Dedim ki, ‘Bak ağabey, bırak kararı kendi versin. Sen karar verirsen ömür boyu ‘sen yaptın’ der. Git de deme, kal da deme. Sen artılarını ve eksilerini önüne koy. Kararı kendi versin. O yaşta çünkü. ’Yıldız olacağına inanıyorsa gitsin, tecrübe kazanması gerektiğini düşünüyorsa kalsın. Ama dediğim gibi çocuğun kendisi karar versin. Mesela ben mükemmel bir aileye sahibim. Bugüne kadar transfer konusunda bana ne ‘yap’ ne ‘yapma’ dediler. 15-16 yaşından beri kendimde bu olgunluk vardı. Çabuk attım çocukluğumu. Babam her zaman bana güvendi ve son kararı bana bıraktı. Verdiğim kararların arkasında durdu. Bu konuda çok şanslıyım. ‘Gittiğinde dönersen kapım açık’ dedi. Baskı altına almadı. Gönlüm çok rahat. Bugüne kadarki her kararımın arkasındayım Allah’a çok şükür doğru kararlar verdiğimi düşünüyorum. Hiç keşkem yok. İnancım çok yüksek. Dinimizde de var. Her şeyi Allah’a bırakmayacaksın. Kader deyip geçmeyeceksin. Allah çalışana verir. Ben de onu yaptım.”
DOĞALLIĞIMI SEVDİLER
Sözü Bursaspor taraftarına getirince Kaptan’ın yüzünde farklı bir ışık beliriyor. Daha cümlemi tamamlamadan başlıyor sözlerine: “Geldiğim günden beri beni inanılmaz sahiplendiler. Kelimelerle anlatılamayacak bir bağ var onlarla aramda. Onlar benim mücadelemi takdirle karşıladılar. Benim de bugüne kadar özel ve iş hayatımda onları üzecek bir şeyim olmadı. Buna çok dikkat ettim. Hala da ediyorum. Örnek bir insan olmaya çalışıyorum. Dışarıda insanlar şaşırıyorlar. Olduğum gibiyim çünkü. Yapmacık değilim, rol yapmıyorum. Kimseyi kırmıyorum, kendimden farklı görmüyorum. Hatta bana ‘Ya Ömer ağabey sen de bizim gibiymişsin” diyorlar. ‘Tabi ki sizin gibiyim’ diyorum. Ben de etten kemikten insanım. Bir tek futbolcuyuz, tanınıyoruz o kadar. Doğal olduğum için ve mücadeleci bir oyun stilim var onun için seviyorlar beni.”
SARGILI BAŞI SİMGE OLDU
“Senin özellikle şampiyonluk senesinde sargılı başın adeta bir simge oldu” diyorum Ömer’e. Gülüyor ve bakın neler anlatıyor: “Şampiyonluk senesi 4 sefer başım yarıldı. Hatta artık sağlık ekibimiz maça çıkmadan önce ‘Kaptan başını peşin peşin saralım, bir şey olursa hazırlıklı ol’ diye espri yapıyorlardır. O sene herkes inanılmazdı. Sabaha kadar serum yiyip ertesi gün maça çıkan arkadaşlarımız var. Normal vatandaşın yürüyemeyeceği kadar ayağından ciddi sakatlığı olup ağrı kesici iğneler vurdurup formasını inadına bırakmayıp giyen arkadaşlarımız vardı. Öyle bir fedakarlıktı ki bu, hocanın bile haberi olmazdı. Sabaha kadar hastanede serum almış, ertesi gün maçta, deli gibi koşturuyor, takım için savaşıyor. Öyle bir inanmışlık vardı. Şimdi gençlere anlatıyoruz bunları. Her şeyin bir karşılığı var. Biz bu fedakarlıkların karşılığını şampiyonlukla aldık. Bana diyorlardı ki, ‘başın iki taraftan açılmış kanıyor, ağrı hissetmiyor musun?’ İnanın o an maç esnasında hiçbir şey hissetmiyorsunuz. Maçı kazanıp soyunma odasına giriyorsun, çılgınlar gibi seviniyorsun. Ne zaman otobüse biniyorsun, dönüş yolunda başlıyor beyninde şimşekle çakmaya, dayanılmaz bir ağrı. ‘Allah’ım nasıl oynadım ben bu ağrı ile’ diye şaşırıyor insan.”
KAZANIRSAK İKİNCİLİK KOVALARIZ
Kasımpaşa ve Beşiktaş maçlarına değiniyoruz. Kaptan, “İki kritik maç, çünkü ikisi de rakibimiz. Yenersek ikisini de geçeceğiz. Beşiktaş’la zaten maçlarımız hep heyecanlı geçiyor. Ama ilk konsantremiz Kasımpaşa… Oradan alacağımız var. Çünkü ilk maçta kötü yendiler, biz de rövanşı almak istiyoruz. Daha önceki maçlarda hep yenmişiz. Devamını getirmek istiyoruz. Taraftarımız da gelecek. Onlar bin kişi de olsa bize o deplasmanı evde gibi hissettiriyorlar. Kasımpaşa’yı geçersek ikicilik için bile kendimize hedef koyabiliriz” diye konuştu.
JÜBİLEMİ ŞAMPİYON KADROYLA YAPACAĞIM
Kaptan Ömer Erdoğan’ın öyle bir jübile hayali var ki… Nasıl bir jübile düşlüyorsun diye soruyorum Ömer’e. Beni bile oturduğum koltuktan fırlatacak bir şey söylüyor Kaptan…
“Kafamda bazı şeyler var. En son aklıma bir fikir geldi. Eğer Real Madrid gibi bir takımı getiremezsek, sıradan bir takımla olsun istemiyorum. Düşüncem, 2010 yılındaki şampiyon kadroyu çağırıp şu anki kadro ile maç yaptırmak gibi bir hayalim var. Bu fikir beni çok heyecanlandırdı. Hatta üst seviyede bir takım gelse bile yine o şampiyon kadroyla gösteri maçı yapmak istiyorum.”
16 NUMARAYI SERDAR’IN GİYMESİNİ İSTERİM!
Konumuz 16 numaralı forma. Futbolu bıraktıktan sonra 16 numaralı forma ile ilgili düşüncelerini soruyorum Kaptan’a. Ömer, “Egemen gittiğinde biliyorsunuz taraftarlar bu numarayı kimsenin giymesini istemediler. Egemen’den sonra kırgındılar çünkü. 16 numara taraftarın olsun istediler. Ben de çok mantıklı buldum. Takımdan arkadaşlar hep ‘sana yakışır’ diyorlardı. Ben de ‘giymeyeceğim taraftarların olmalı’ diyordum. Sonra son yılımı açıkladıktan sonra sanal alemde, dışarıda insanlardan öyle bir istek gelince, ben de dünden razıyım giymeye, insanların da içine sinince sevinçle giydim. Çünkü insanlar yakıştırdı. 16 numara özel bir numara. Benden sonra 16’yı Serdar Aziz’e yakıştırıyorum. Çünkü altyapıdan yetişmiş ve Bursalı. İnşallah uzun yıllar Bursa’da kalır. En çok ona yakıştırırım. Bana kısmet olduğu için kendimi inanılmaz gururlu hissediyorum. Benim memleketim Bursa değil ama Bursalı oldum artık, öyle hissediyorum. Gururla taşıyorum gerçekten” diyor.
EŞİMİN HAKKI ÖDENMEZ
Futbol dışındaki Ömer Erdoğan’ı soruyorum Kaptan’a. “Eşim, çocuklarım” diyor ve şöyle devam ediyor: “Enes de Arda da Bursa’da doğdu, burada büyüyor. Eşimin gerçekten hakkını teslim etmeliyim. Mükemmel bir insan. Tek başına büyüttü çocukları. Biz burada yalnızız. İkimizin de ailesi Almanya’da. O tek başına çırpındı. Enes doğduğunda geceleri başka odaya giderdi. O ağladığında ben uykusuz kalmayayım, ertesi gün sabah idmanına yorgun çıkmamayım diye. Kamp dönemlerinde burada hep yanız kaldı. Gerçekten o konuda bana çok büyük destek oldu eşim. Şimdi büyüyorlar. İkisi de okullu oldu. Özellikle küçük yaşta yabancı dil altyapıları olsun istiyoruz. Çünkü Almanya’ya ailemizin yanına gidiyoruz. Orada kuzenleri var. Almanca konuşuyorlar. Enes’te hata yaptık. Hep Türkçe konuştuk. Aslında hem Türkçe hem Almanca konuşmalıymışız. Çocuk ikisini de bebeklikten itibaren öğrenebilme yetisine sahipmiş. Arda’da onu yaptık. Bebeklikten itibaren Almanca konuştuk. Şimdi Arda Almanca’yı tam konuşamasa da söyleneni çok iyi anlıyor. Hatta çok komik bazı anlarımız oluyor. Enes, kardeşi Arda’nın Türkçe bilmediğini zannediyor. Ona bir şey söyleyeceği zaman Almanca söylüyor. “Arda gel oynayalım” diyor mesela Almanca. Çok gülüyoruz. Diyoruz ki ‘oğlum kardeşin Türkçe konuşup anlayabiliyor. Böyle eğlenceli komik anlarımız oluyor. Aslında bana kalsa bir de kız çocuk istiyorum. Ama eşim 2’de kalalım diyor. Garantisi de yok kız olacağının tabi. Zaten 3 erkek var. 4. de gelirse kafayı yerim diyor (gülüyor)”
Özge Yetişmişoğlu
havadis16.com