Vira…

Geçen sezon son anda elimizden kaçırdığımız Ziraat Türkiye Kupasında bu yıl gruplardaki ilk maçımızı evimizde PTT 1.Lig ekibi olan 1461 Trabzon ile oynadık. Doksan dakikanın sonunda Pinto ve N'diaye'nin golleri ile sahadan 2-0'lık skorla ayrılıp hanemize üç puanı yazdırdık. Elimden geldiği kadar PTT 1.Lig'i takip etmeye çalışıyorum ve bana göre bulundukları ligin üstünde futbol oynayan birkaç takımından bir tanesi 1461. Açıkçası içlerinde bulunduğu durumu düşünürsek (Süper Lige çıkmaya hak kazansalar dahi, Trabzonspor'un pilot takımı oldukları için üst ligde mücadele edemeyecekler) verdikleri mücadele çok önemli ve alkışı hak eden cinsten. Burada altını çizmek gerekir, dezavantajı avantaja çevirmesini bilmişler. Dün akşam oynanan karşılaşmada göze batan noktalardan ilki Pinto'nun isteksiz tavrı ve göbeğinin istemsiz hareketleri. Bir futbolcuyu kaybetmek kolaydır fakat kazanmak zordur. Yakın zamandan örnek verecek olursak bir çırpıda Ergiç, Altidore, Miller, Sercan, Volkan gibi isimleri yazabiliriz. Aslında bu isimlerin arasına Ozan İpek'i de yazsak yanılmış olmayız ki bugün gelen açıklamada Ozan'ın ayrılacağını netleştirir nitelikte. Bu yüzden elimizdeki değere sahip çıkıp onu kazanmaya çalışmalıyız. Olmayacaksa da zorlamaya gerek yok. Oyundan alınırken alkışlayan taraftara tepkisiz kalmakta nedir? Bileklerindeki bandı söküp sahaya atmak, golden sonra sevinmemekte nedir? Diğer göze batan nokta ise Maraton tribünün top çeviren takımımıza karşı verdiği tepkiye kayıtsız kalmayan N'diaye'nin tribüne dönüp sakin olun işareti yapmasıydı ve bu olaydan sonra golde pek gecikmedi. Yaşı genç fakat olgun bir oyuncu. O sahadaysa ben rahatım arkadaş. Burada bir noktaya değinmek lazım; rakibin kapanmış ve sahada mücadele eden oyuncuların oyunu açmakta güçlük çekiyor. Bu yüzdendir ki top çeviriyor takım. Sürekli yan top yapılsa da bu tepki verilse anlayacağım fakat sabretmeyi bilmiyoruz. Son olarak maçla ilgili şuna değinmek istiyorum; Rakip kim olursa olsun eğer bir ligde puan mücadelesi veriyorsan atabildiğin kadar gol atmalısın. Yarın ikili averaj veya genel averaja kurban gitmek istemiyorsan 'bu skor yeterli' düşüncesi içerisine girmeyeceksin. Hele ki maç içerisinde sırf vakit geçirmek için artistlik hareketler yapmayacaksın sarı çocuk. Gelelim bu akşam yapılan açıklamalara… Tamam hocam iyisin hoşsun ama ben ufak bir noktaya takıldım; "Bursa kolay deplasman haline geldi." Cümlesini anlayamadım. Deplasmanı kolay hale getiren takım mıdır, taraftar mıdır? Takım oynamadıktan sonra taraftarın elinden ne gelir? Takımın oyununa bakar tribünlerde takımı ateşlemeye. Yani herkesin bir görevi vardır. Futbolcu işini yapar, tribün üstüne düşeni. Aradaki fark budur. Tamam tribünler üstüne düşeni yapmıyor olabilir fakat futbolcular yapabildikleri şeyi yapıyorlar mı? Sorgulamak lazım… Merak ettiğim bir nokta var. Yöneticilerimiz hiç araştırdı mı bu taraftar neden tribünlere gelmiyor diye. Takım 3-0 gerideyken aşkını haykıran bu insanlar neden artık yoklar? Deplasmana binlerle giden bu adamlar neden içeride yoklar? Tribünlerin kapısı seyirciye kapalıyken bu adamlar dışarıda destekliyordu bizleri de şimdi neden yoklar? Bu ve bunun gibi soruları kendi aralarında hiç konuştular mı? Şayet konuştularsa neden taraftar derneklerine, sitelerine, amigolara, tribünlerin tanınan ve bilinen simaları ile konuşup fikir alışverişinde bulunmadılar? Öncelikle şuna karar verelim; Tribünde yerini alanlar müşteri mi, taraftar mı? Müşteri isek ona göre, taraftarsak ona göre…

 

 

İbrahim TAŞDEMİR / bursasporbaskadir.blogspot.com

Bir yorum yazın

Kayıtlı bir kullanıcıyı yorumunuza etiketlemek(mention) için yorumunuzun içerisine örnek @bursasporluyuz şeklinde kullanıcı adını yazabilirsiniz.

Başa dön tuşu