Anadolu’nun Del Piero’su / BATALLA

Deportivo Cali’den yolu Bursa’ya düşen Pablo’nun; Anadolu’da yaşanacak bir ilkin baş mimarlarından sayılacağını, bir zaman sonra sırtına geçireceği 10 numarayı ricayla değil ‘futboluyla’ kazanacağını ve aslında sahada bir 10 numaradan çok daha fazlası olacağını kimse tahmin etmiyordu belki de. Zaten “bir 10 numaradan fazlası” tam da buydu aslında; tahmin edilemez olmak!

 

Günümüzde “artık 10 numaralar kalmadı, barındırmıyorlar öylelerini…” gibi klasik cümleyle başlayan bir kanı vardır. Durum böyle açıklanınca; sanki o tip oyuncuları belediye toplamış gibi bir şey anlaşılıyor. Oysaki onlar hala sahadalar… Ama ekstradan özel görevlerle süslenilmiş durumdalar, yani biraz şekil değiştirdiler. Kalmayan şey; sahada bir adet sandalyeye ihtiyaç duyan, sadece top ayağına gelince futbolculaşan ama çoğunlukla “topçu” kalan insanlar… Aslında onlardan da hala var ama sadece kendi dünyalarında; alt liglerde sonlanan bir kariyer ve dillerdeki “aslında çok iyi topçuydum!” hayıflanmaları arasında bir yerde…

Şekil değiştirseler de, hala bugünün futbolunda damakta tat bırakan o “gizli 10 numaraların” kimisi Pirlo’laştı; savunmadan topu ilk alan oyuncu olarak, hücumların başlangıç noktası oldu. Nitekim PSG’nin  “Yeni Pirlo” denilen Verratti’yi de o bölgeye ısındırması gibi… Kimisi koşu temposu kazanarak; yeteneklerini daha fazla oyunun içinde kalarak sergilemeleriyle “orta saha” kelimesinin tam karşılığı oldu. Real Madrid’e sağlam bir bedelle transfer olan Modric gibi… Barcelona’nın 4’e 3’ü gibi… Kimisi ise kısaca trequartista oldu. Onlardan biri, şu an bizim sınırlarımız içerisinde…

Trequartista’lardan Batalla

Şimdi bu tanımlamaya uzak olanların kafasında iki tane soru işareti var; trequartista nedir, nerede oynatılır? Bunun cevabını;  1993 doğumlu birine rahatlıkla “Senin yaşın kadar trequartista sanatı icra ettim ben!” diyebilecek bir insanın sahada neler yaptığını hatırlayarak bulabiliriz. Evet, Alessandro Del Piero’dan bahsediyoruz.

Del Piero, zaman zaman milli takımda, üstelik 10 kişi kalınmışken sol kanat oynayacak kadar (Euro 2000 Hollanda maçı) savunma desteği yapabilecek bir oyuncu olsa da; asıl “topsuz oyun farkını” hücumlarda ortaya çıkarıyordu. Tam zamanında yaptığı koşularla santrforu ikilemesi; kendi yazıp yönettiği atakları yine kendi bitirmesi; en az klasik “tilki golcüler” kadar, topun düşeceği yeri hissetmedeki fırsatçılığıyla skora direkt katkılar sağlayan bir oyuncuydu. İşte “trequartista” denilen şey tam da buydu…

Şimdi kendisi gözlerden uzak bir ufukta ve maalesef artık ondan geçmiş zaman kipiyle bahseder haldeyiz. Ancak onun öncülerinden olduğu sanatı icra edenlerden biri yanı başımızda. Zira Pablo Martin Batalla bir X-Men karakteri olsaydı, muhtemelen mutant adı “Trequartista” olurdu.

Baraj üstünden bakışlar arasında köşeye süzülen frikik, çaprazdan uzak direğe yapılan plase gibi herhangi bir 10 numaranın paket halinde gelen gol çeşitleri dışına da çıkabilen bir oyuncudur Batalla. Bazen araya koşu atarken, bazen karambolu sonlandırırken bazen de cılız sayılacak fiziğine rağmen harika zamanlama becerisiyle kafa golü atarken görebiliriz kendisini.  Ama onu özel kılan şey; hücumlardaki oyun liderliğini üstlenirken, aynı zamanda böyle skor katkıları da sağlıyor olabilmesidir. Nitekim Twente’ye attığı her iki golde ‘asist öncesi pasların’ da sahibi kendisiydi. Del Piero için kullandığımız “hem yöneten, hem bitiren” tanımlaması onun için de geçerlidir.

Her 4-2-3-1’e lazım

Ertuğrul Sağlam’ın hiçbir zaman vazgeçemediği sistem için de tam da böylesi gerekiyordu zaten. Eğer ki orta saha ile forvet arasında bir mevki yazılmışsa; orayı dolduracak oyuncunun özel olması gerekir. Çünkü sistemi çalıştıracak anahtar tam da orasıdır. Batalla’sı olmayan 4-2-3-1’lerde; her iki çizgiye dağılmış, topla buluşmakta güçlük çeken iki adet kanat; stoperlerin kucağında, şişirilen toplardan mucize yaratması beklenen yalnız bir santrafor görmek mümkündür.

Batalla gerektiğinde o “anahtar bağlantıyla”, orta sahaya yanaşarak topun rakip kaleye doğru daha tehlikeli şekilde dağılımını sağlarken;  aynı zamanda santraforuna yakın oynamayı da ihmal etmeyerek, ceza sahası ve çevresinde sayısal çoğunluk getirebiliyor . Belki bu bir Alex kadar çok fazla gol sayısı olarak geri dönmüyor ama sürekli kendini oralarda hissettirmesi, nicelik bakımdan savunmacılar için yeterince denge bozucu olabiliyor.

Bir başka önemli özelliği de; golden çok “galibiyet temeli” atıyor oluşudur. Yani gol atarken zamanlaması müthiş oluyor çoğunlukla, sıkışık anlarda ortaya çıkabiliyor. Nitekim ilk sezonunda toplam 8 golü vardı fakat bunların 6’sı takımı adına “ilk goldü”. Onlardan 5’inde, Batalla’nın açtığı perdenin arkasından üç puanı buluyordu Bursaspor ve şampiyonluk yolunda çok değerli adımlar atıyordu. Zira bahsi geçen “Batalla’nın ilk gol attığı galibiyetler” serisinde 2-3 kazanılan Fenerbahçe deplasmanı ve son hafta Beşiktaş’la oynanan şampiyonluk maçı da vardı.

Bursa’da “acil telefonlar rehberi” elinize geçerse şayet; sıhhi imdat, itfaiye ve polisten sonra “Pablo Martin Cep” diye bir numara görebilirsiniz. Zira sadece Bursasporlular değil, her şeye rağmen ülke futboluna “futbol gözüyle” bakan herkes; bu ufak tefek, mütevazı ama bir o kadar da büyük Arjantinlinin ayağına bakıyor. Top o ayaklarla buluştuğunda yakışmanın da ötesinde “tahmin edilemez” oluyor çünkü. İzleyende merak uyandırıyor…

 

Tam adı: Pablo Martin Batalla

 

Doğum tarihi: 16.01.1984

Doğum yeri: Cordoba (Arjantin)

Uyruk: Arjantin

Boy: 1.70

İstatistikler

Sezon                   Maç       Gol

2009/10               32           9

2010/11               38           4

2011/12               48           15

2012/13               14           6

 

Arjantinli istilası

Pablo Batalla’nın Türkiye kariyerindeki ilk sezonda şampiyonluk yaşaması Bursaspor’u Şampiyonlar Ligi deneyimi öncesi Arjantinliler başta olmak üzere Güney Amerika pazarına yöneltti ancak gelen oyuncular bi’ Batalla değildi! Şampiyonluk sezonunun devre arasında Leonardo Iglesias’ı, 2011/12 sezonu başında ise Federico Insua, Leonel Nunez ve Damian Steinert’i kadrosuna katan yeşil-beyazlılar, bu oyunculardan verim alamayarak hayal kırıklığı yaşarken zamanla yollarını da ayırdı. Bu yaz Porto’dan transfer edilen bir başka Arjantinli Fernando Belluschi ise kariyeri ve şu ana kadar gösterdikleriyle bu isimlerden farklı bir noktada yer alabilir.

 

Mustafa Demirtaş / Hayatım Futbol

Bir yorum yazın

Kayıtlı bir kullanıcıyı yorumunuza etiketlemek(mention) için yorumunuzun içerisine örnek @bursasporluyuz şeklinde kullanıcı adını yazabilirsiniz.

Başa dön tuşu