Arşiv: Ivan Ergiç “Türkiye’de Bursa dışında bir yerde oynamazdım!”
Eski Bursasporlu futbolcu Ivan Ergic'in, Evrensel ile gerçekleştirdiği özel röportaj.
Kaç kırmızı kart gördün?
Hiç görmedim.
Peki sarı kart?
4 ya da 5. Bunun 2 ya da 3’ü Bursa’da.
Bu bir dünya rekorudur…
Hayır, emin değilim.
Kim olabilir ki başka?
Lineker olabilir ama emin değilim. Hiç kart görmemiş bir tane kaleci biliyorum.
Kaleci olunca kolay. Kaleciler sayılmaz sanırım. Ben de kırmızı kart görmedim sonuçta.
Aslında kart sayısı önemli değil, önemli olan oyunu adil oynamak ve bunun mesajını vermek. Futbol şimdi çok sert oynanıyor. Takım arkadaşların da sana bazen güler, ‘sen yumuşak oyuncusun’ diye. Bu içinde bulundukları maço, erkek kültüründen gelen bir şey.
Ama kart sayısı da güzel bir mesaj…
‘Çok yumuşak’ diye dalga geçiriyorlar ama maçtan sonra ‘gel bakalım şurada kavga edelim’ deyince kaçıyorlar.
Maçta kendine penaltı verildiğinde, buna itiraz ettiği oldu mu?
Evet, kesinlikle. Birçok maçta, Basel’de kaptanken, faul yokken hakem çaldığında faul yok diye söylerdim. Bir kez penaltı için söyledim. Ardından çok yoğun bir şekilde tartışıldı. O dönemki hocamla, ki o dönem kaptandım, uzunca süre problem yaşadım.
Nasıl bir problem?
“Sen takım için çalışıyorsun, bunu unutmaman lazım” dedi. Onun da kendince hakli argümanları vardı.
Peki, hocaya ne dedin?
Ciddi bir sorun oldu. Sadece penaltı değil buna benzer şeyler yüzünden sorunlar oldu. İki farklı insandık. Benim için oyun ve adalet önemliydi, onun için kazanmak. Bir süre sonra kaptanlığı bıraktım ve bir daha kaptanlık yapmak istemediğimi söyledim. Taraftarda da yansıması oldu. Taraftarların yarısı beni desteklediyse diğer yarısı hocayı destekledi. Dürüst olmak bu tip durumlar toplumda aptallık olarak görülüyor. Ama çalarsan, yalan söylersen akıllı ve başarılı sayılıyorsun.
Taraftarın yarısı desteklediyse bu yüz binlerce kişi demek ve ciddi bir destek…
Basel’de bu tip olayları taraftarlar büyük salonlarda tartışırlardı. Ve bu meselede oralarda da çok tartışıldı. Ben de gittim o toplantılara. Burada ikiye bölündü taraftar grubu. Daha önce de söylediğim gibi, toplumsal algının yansıması bunlar. Kimi başarıya ve kazanmaya öncelik verir, kimi adil ve güzel oyuna. Zaten bu yıl Karaburun Bilim Kongresi’nde bunun üzerine bir konuşma yaptım. Spor kültüründeki “sosyal darwinizm”i, yani sadece kazanmayı hedefleyen, güçlü olana tapan sistemi eleştirdim.
Bursaspor’a nasıl geldin?
Ertuğrul hoca bağlantı kurdu bir Türk arkadaşım üzerinden. Zaten Basel’den ayrılmayı düşünüyordum. Bursa’ya geldim ve birkaç gün kaldım. Sıradan insanlarla tanıştım ve hoşuma gitti, böylece gelmeye karar verdim.
Menajerin yok mu?
Yok.
Bursaspor’un ve dört büyükler dışında bir takımın tek şampiyonluğu. Nasıl bir duyguydu?
Çok özel bir şeydi benim için. Hiç şampiyon olmayan bir takımın şampiyon olmasında pay sahibi olmak önemliydi. Basel defalarca şampiyon olmuş bir takımdı ve orada bu başarılara ulaşmak daha kolaydı. Oysa Bursaspor bunu ilk kez yaşadı. Taraftarın tutkusu çok etkileyiciydi. Bizim takımın yıldızı yoktu, iyi bir takımdı. Bir önemli şey daha; sadece ligde şampiyon olmadık, fair play kategorisinde de birinci olduk.
Bursaspor için şampiyonluğun dört büyüklere karşı başarı olarak da bir anlamı vardı.Bunu hissetin mi?
Evet. Türkiye İstanbul’dan ibaret değildi ve bunu bir kez de bu yolla göstermiş olduk. Bu anlamda sembolik de bir başarıydı. Anadolu’da da buna karşı bir sempatinin olduğunu gördüm. “Biz de yapabiliriz” fikri yayıldı. Ben de o duyguyu güçlü olarak hissettim.
Bursaspor’dan görüştüğün arkadaşların var mı?
Tabi ki. Pablo Batalla Karaburun’da ziyaret etti beni birkaç gün önce. Sadece futbolcularla değil kulübün çalışanlarından birçok kişiyle de arkadaşlığım sürüyor.
Son maçta Fenerbahçe berabere kalmıştı. Sahanın ortasında beklemiştiniz? Neler hissetmiştin?
Unutamayacağım bir maçtı. Maçtan önce ‘diğer maç hakkında konuşmayacağız’ demiştik. ‘Sadece kazanmaya odaklanalım’ demişti Ertuğrul hoca. Bir süre bizim tribünler sustu. ‘Kahretsin, herhalde kaybettik’ dedim. ‘İki üç tane attı Fenerbahçe’ diye düşünmeye başladım. Sonra bir şekilde öğrendik. Sonra bizim maç bitti, Fenerbahçe’nin maçını beklemiştik.
Bir seyirci gibi.
Sonra küçük bir televizyonda Fenerbahçe seyircisinin de kutlama yaptığını gördük. ‘Emin misin o maçının berabere bittiğine’ diye düşündüm. ‘Yoksa biz mi kaybettik’ dedim.
Türkiye’deki futbol hakkında ne düşünüyorsun, ne gibi izlenimler edindin?
Aslında her toplumda hayatın kendisi nasıl gidiyorsa, nasıl örgütleniyorsa, o yapı futbola da yansıyor. Bu noktada eleştirel olmak çok önemli. Bakın büyük kulüplere. Ünlü bir oyuncu geldiğinde binlerce taraftar onu karşılıyor, büyük şovlar yapılıyor. Enine boyuna düşünülmüyor. Sadece prestijden, parası olan başkanın gücünü görmekten bile memnun olan bir futbol seyircisi ortaya çıkabiliyor. Sonra şampiyon olamayınca yükü size yıkıyor. Böyle saçma bir şey var. Oyuncunun prestiji takımın bile önüne geçebiliyor. Taraftar havaalanında oyuncu da karşılayabiliyor, tribünleri de yakabiliyor. Hem futbol seyircisi hem de oyuncu adına kötü bir şey bu.
Şike tartışmaları da hâlâ bir ölçüde sürüyor. Ne düşünüyorsun?
Açıkçası ben hiç görmedim. Benim dahil olmam zaten söz konusu olamaz ama takımda da bu maçı kazacağız, kaybedeceğiz gibi bir şey görmedim. Zaten görsem o maça çıkmazdım. Şike meselesi Türkiye’ye özel bir şey değil. Tüm dünyada var. Büyük bir endüstri ve bu kadar para varsa bu tip şeyler de her zaman karşımıza çıkar.
Dünyada sempati duyduğun takımlar var mı?
Barcelona.
Neden?
Öncelikle futbol oynama şekilleri bakımından. Gayet solcu bir futbol oynuyorlar. Bu Menbei’nin yaptığı bir sınıflandırma. Tabi bunu onlar kabul etmeyecektir. Solcu futbol kardeşçe ve kolektif oynanırken sağcı futbol savaş gibi oynanır. Başka bir fenomen var. Barcelona oyuncularının büyük kısmı genç takımlardan geliyor. Chelsea’nin sahibi Rus iş adamı Abromoviç gibi para babalarının bugün kurduğu futbol ideolojisini darmadağın ettiler. Pahalı ve ünlü oyuncuları alan zengin takımların başarılı olduğu yapıyı alt üst ettiler. Ve doğru bir felsefeyle doğru bir sistemle en iyisini yapabileceğini gösterdiler. Bu sadece para da değil. Estetik olarak somut olarak bir değer yarattı. Piyasa toplumunun hakim ideolojisini bile kıran bir kültür yaratmayı başardılar.
Bu sempatinin, Barcelona’nın Franco’ya karşı mücadeledeki konumuyla ilgisi var mı?
Barcelona’nın sembolik bir önemi var. Madrid merkezin sembolüydü. Madrid Franco’yla özdeşleşmişti. Barcelona Franco öncesinde de bir mücadele merkeziydi. Anarşist bir geçmişi vardı. Bakin Bakunin, Orwell gibi isimler Barselona’da yasamıştır. Biriken bu kültür, gelenek ve mücadele toplumun her alanına yansır. Bu sembolik bir isyandır. Bunu her alanda, futbolda da görebilirsiniz.
Bu sembolik temsilin önemli bir katkısı vardır sanırım…
Sadece bu değil ama toplam değer çok önemli.
Livorno da bugün önemli sembollerden birisi. Ne düşünüyorsun?
Solcu bir takım. Bunun da tarihsel kökleri var. İtalya’da da Gramshi üzerinden bildiğimiz sosyalist geleneğin içinde ve işçi kentidir, bir liman kentidir. Bu İtalya için oldukça önemli. Lazio gibi faşist gruplarca desteklenen başka takımlar da var. Faşizm karşıtı olmak bile kendi başına çok önemli.
SPONSORA NEDEN İHTİYAÇ DUYARLAR, ANLAMIYORUM
Ya futbol ve ırkçılık konusunda ne düşünüyorsun?
Bir buçuk ay önce İtalya’da bir konferansa konuşmacı olarak katılmıştım. Irkçılık karşıtı taraftar gruplarının düzenlediği bir etkinlikti. Önemli bir konu ama şunu söylemem lazım. Irkçılık karşıtı birçok kampanya var. Lakin özellikle yüzeysel işlere inancım yok. Mesela futbolcular ellerinde bir pankartla sahaya çıkıp mesaj veriyorlar. Bu çoğu zaman anlamlı olmuyor. Tabi ki futbolcu olarak toplum üzerinde bir etkin var, sorumluluklarını yerine getirmen lazım, ben de bunları yapıyordum.
Thierry Henry, ırkçılık karşıtı bir kampanya örgütlemişti. Bir bileklik takılıyordu. Ama Nike üretiyordu, çünkü sponsoruydu. Çok basit ve insani bir mesaj vereceksin, onu bile yapamıyorsun, Nike ile yapıyorsun.
Sponsorun oldu mu hiç?
Hayır. Ama şunu söyleyeyim. Tabi ki bir aziz değilim. Para için oynadım; ama her türlü sponsoru ve reklamı reddettim.
Aziz olmak için yeterli olabilir.
Hayır hayır. Zaten çok para kazanıyoruz. Gerçekten anlamıyorum neden sponsora ihtiyaç duyduklarını. Sponsor dediğinin yaptığı şey şudur: Senin ünün üzerinden o taraftarlara daha çok mal satmak, para kazanmak. Senin parçanı taraftarlara satıyorlar. Futbolcu için buna ne gerek var, anlamıyorum.
DÜNYA ADINA ANLAMLI BİRŞEYLER YAPMAK
Futbolu neden bıraktın?
Futbolcu olarak değil ama insan olarak beni destekleyebilecek bir takım çıkmadı ve bıraktım. Çünkü onlar geliyor, teklif veriyor, sözleşmeler imzalanıyor. Kimler yönetiyor, kimler çıkar sağlıyor, bilemiyorsun. Ben dahil olmak istemedim. Hem Turkiye’den hem de dünyanın başka ülkelerinden teklifler vardı. Turkiye’de Bursa dışında bir yerde zaten oynamazdım. Diğer teklifler de aidiyet kurabileceğim takımlar değildi ve sadece para için oynamak istemedim.
Peki, Bursa’dan neden ayrıldın?
Kontratımı uzatmadılar.
Taraftarın haberi var mı bundan? Kızabilirler.
Bu futbol. Ama açıkçası ikinci senemde, yine iyiydim ama ilk senemdeki kadar iyi değildim. Kulüp de bitirdi. Tabi taraftar da kızdı, ama futbol böyledir. Birçok spekülasyon yapıldı ama bunları hiç dinlemedim. Kimseye kızgın değilim.
Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?
Birçok farklı şey yapıyorum. Sırbistan’da birkaç farklı projem var. Sırbistan’da bir öğrenci hareketi var. Onların yanına gidiyorum, destekliyorum. Farklı toplumsal hareketlerle bağlarım var. Sırpça ve Almanca olarak düzenli makaleler yazıyorum. Hayatım ve dünya adına anlamlı bir şeyler yapmaya çalışıyorum… Başka projelerim de var. Zamanla ortaya çıkarlar.
Ne üzerine okuyorsun? Tarih, felsefe?
Hemen her şey.
Ne üzerine yazıyorsun?
Bir Sırbistan gazetesi, bir dergi ve bir İsviçre gazetesinde köşe yazarıyım. Daha çok sporla ilişkili olarak siyaset, iktisat, felsefe yazıyorum. Spor endüstrisini iyi bildiğim için farklı tartışmalara bu alandan katkı sunmaya çalışıyorum.
(Arif Koşar / Can Deniz Eraldemir – Karaburun/EVRENSEL)
Adam sın ergiç. .. Keşke uzun zaman oynayabilseydin Senin gibi ler az geliyor. ..
Sekiztaş’ a attığın golde örümcek ağlarını aldıktan sonra kayarak yaptığın sevinci unutamam ! Çok soğukkanlı futbol oynuyordun emeğine sağlık İvan Ergiç ! O sene hepiniz karakterli oyunculardan oluşan bir futbolcu grubuydunuz inandınız ve başardınız bize bu dünya gözüyle en güzel duyguları yaşattınız…!
Volkan Şen ,Sercan Yıldırım, Hüseyin cimşir, Turgay Bahadır ve Ergiç takımdan gönderilirdi, Veli Acar gibi takımda kaptanlık yapmış futbol emekçilerinin şampiyonluk primlerini ödemeyip ah alındı.Ergiç in dediği gibi tribünde fair play kazanan taraftarların sahada fair play kazanan futbolcuların yerine kulübe ceza aldıran taraftar görünümlü futbol faşistleri ve aidiyet duygusu olmayan yenildiğimiz maçtan sonra gülümseyen Saivet gibi futbolcuların tercih edilmesi Sakho gibi görevi sahaya çıkmak ve gol atmak olan futbol emekçisi diyemeyeceğim hatta oynayıp gol atsın diye takım kaptanı olan Ertuğrul Ersoy’un cebinden para verdiği futbolcu görünümlü dilencis olanlar yüzünden küme düştük.Ergiç in gönderilmesinde İzmir de disk sendikasının düzenlediği futbol ekonomisinde kapitalizm konulu toplantıya konuşmacı olarak katılmasının etken olduğu söyleniyor.Bursa nın övünebileceği böyle karakterli futbolculara ve taraftara ihtiyacımız var.
Sen ne güzel adamsın,hep de öyleydin. Ama bizim ülke insanına 10 gömlek fazlasın. Biz de böyle seyleri anlayacak insan yüzdemiz cök az. Keske seni anlayabilecek bir kitlemiz olsa ve sen burada olsan. Gercektem PMB ile cok buyuk bir proje olabilirsiniz. Ama maalesef buna sabır gösterecek insan sayımız çok az…
İvan Ergiç , geneli milliyetçi ve muhafazakar bir şehir olan BURSAMIZDA hala seviliyor ve hala saygı duyuluyorsa, hem bazı pkklıların ve bizanslı fanatiklerin dediği gibi bu şehrin insanının ırkçı olmadığını hemde İvan Ergiçin adam gibi bir adam olduğunu gösterir. Malesef Ergiçin gitme sebebinin futbolu olmadığını düşünüyorum.
İnsALLAH Batallay la ikinizi teknik kadroda görürüm ..
beyniyle oynuyordu bazıları gibi karambole değil bu adam gerçek topçu.
Adam Gramsci, Orwell, Bakunin diyor; siyaset, iktisat, felsefe diyor.. Bu başlıklarla alakalı düşüncelere sahip olan kaç tane sporcu var acaba bugün Türkiye’de… Böyle bir değerin Bursaspor forması giymiş olmasından, onu canlı canlı seyretmiş olmaktan onur duyuyorum. Burdan gönderilmesinin futbolla alakalı olmadığını düşünüyorum, çünkü yaşı çok ilerlemiş değildi , oynadığı futbol da kesinlikle kötü değildi. Her şeye rağmen kalbimizdesin Comandante!
Yorumun bir harika kardeşim. .Hele o cümlen. ..Comondante. … NOKTA. .
MARX ENGELS ERGIC !